GÜZÜN SESSİZ ÇAĞRISI
Köşe: Ahsen CEYHUN
Güz, geldi. Mevsimlerin en melankoliği, bir o kadar da en ihtişamlısı…Ne yazın kavurucu sıcakları ne de kışın dondurucu ayazı…Ağaçlar, rengarenk yapraklarını döküverirken; insanlar da bu mevsim içine taşır hüznünü.
Sonbahar, doğanın dışa vurumu nu, insanın da içe dönüş yolculuğunu hatırlatır. Ağaçlar kışa hazırlanırken, biz de bize yük olan her şeyi geride bırakmaya hazırlanırız. Yeni başlangıçlar, her zaman korkutucu gelebilir fakat insanoğlu şunu unutmamalıdır; her mevsim yaprak döken ağaçlar her bahar gelişinde yeniden rengarenk yapraklarla donatır dallarını. İnsanoğlunun da vereceği her yeni karar hayat döngüsünde ona daha güzel bir versiyonla dönüş yapacaktır.
Doğanın bu eşsiz döngüsü karşısında, güz mevsimi insana dinginlik verir. Sükunetin mevsimidir. Yazın gürültüsünden sonra inziva gibi gelir ruha…Gök hiç olmadığı kadar akıtır yaşını, toprak bereketlenir, hava serinler, insan içine döner. Doğa ve insanın birbirini tamamladığı eşsiz bir mevsimdir.
Şairlerin, ressamların, yazarların derinden ilham kaynağı olan bu mevsim; insanın yaratıcılığına kusursuz bir tablo sunar. Sarı, turuncu ve kırmızının bin bir tonuyla kusursuzlaşan tabiat, bizi daha derin anlam arayışlarına sürükler. Gökyüzü dışına, insan içine akıtır bu vakitler…
Sonuç olarak, güz mevsiminin sessiz bir çağrısı vardır, duyabilene. İnsanlara değişim ve dönüşümün zamanı geldiğini, doğaya ise kusursuz gösterisini yapma zamanı geldiğini hatırlatır. Nasıl ki her yıl güz mevsiminde ağaçlar yapraklarını döker, bahara kuşatır bütün dallarını, insanoğlu da içine dönüp kendini keşfetmenin yollarına başlar güz mevsiminde… Dinginliğin ve yeniliğin temsili olan güz mevsimi, doğanın döngüselliği içinde kaybolmadan, kendimizi bulmamız için bir kapı aralar.